Şirince

Yolculuğumuza 13 Ağustos Cuma gecesi başladık. Saat 9:00 civarı İzmir’in adı gibi şirin köyüne geldik. Geçtiğimiz yıl aile gezisinde gittiğimiz Şirince’ye bu sefer biraz daha kalabalık gitmiştik. Şimdi Şirince hakkında biraz bilgi vereyim.

Şirince Köyü

Şirince Tarihi

Şirince Köyü eski kaynaklarda dağdaki Efes adıyla anılmaktaymış. Bu da köyün köklü bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor. Yerleşimin tarih sahnesine çıkışını belirleyecek kesin bir ipucu olmasa da Efes kentinin dağılıp limanın Kuşadası’na taşınmasıyla küçük bir grubun dağa çıkmış olması görüşü hakim. Bu insanlar Menderes nehrinin getirdiği alüvyon ve taşkınlar nedeniyle bölgede zorlaşan yaşam koşulları neticesinde ovayı terk ederek dağda yerleşmeyi tercih etmiş olmalılar.

19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1800 haneli bir Rum kasabasıymış. 1923’te Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla Müştiyan ve Somokol köylerinden gelen mübadillerle iskân edilmiş. Köyün önceleri bağcılık, şarap üretimi ve zeytinciliğe dayalı olan ekonomisi, bir tütün bölgesinden gelen yeni sakinlerinin elinde bir süre sekteye uğramış, ancak son yıllarda artan turistik önemine paralel olarak, bu sektörler yeniden gelişmeye başlamış. Bağcılık ve zeytinciliğin yanı sıra, şeftali, incir, elma, ceviz yetiştirilmiş. 1950’li yıllarda 2000-3000 civarında iken sonradan 700’e kadar düşen köy nüfusu, 1990’lı yıllardan itibaren turizmin gelişmesiyle birlikte tekrar yükseliş eğilimi içine girmiştir.

Köye geçmişte Çirkince deniyormuş. Buna sebep olarak, o dönem köyde yaşayanların dağdaki köyün varlığını gizlemek için köyleri hakkında ‘’nasıl bir yerdir’’ diye soru soranlara ‘’Çirkince’’ demesinden kaynaklanıyormuş. Bu isim Cumhuriyetin ilk yılarında köyü ziyaret eden, dönemin İzmir Valisi Kâzım Dirik Paşa’nın ‘’ böyle güzel bir yer Çirkince olamaz; olsa olsa Şirince olur.’’ diyerek Şirince olarak değiştirmesine kadar sürer.

Şirince’nin Doğal Çevresi

Şirince, Selçuk’tan doğuya doğru uzanan ve Çirkince Boğazı olarak anılan vadinin sonunda yer alıyor. Çirkince Boğazı içinden akan çayın İlkçağ’daki adı Klaseas. Bu akarsuyu kuzeyden çevreleyen dağın adı Elemen. Yükseltinin doğuya doğru uzanan kesimine Selahattin Dağı adı verilmiş. Şirince’nin batısında Beylik Tepesi bulunuyor. Selçuk Ovası’na ve denize hakim olan Beylik Tepesi 508 m. yüksekliğinde.

Şirince civarındaki tepeler çamlarla örtülü. Kayalık kesimlerde makiler görülüyor. Şirince’ye çıkan yol üzerinde en İlgi çeken bitkiler, mor çiçekli hatmiler ve deve dikenleri. Şirince’yi zeytinlikler, mandalina ve İncir bahçeleri ve üzüm bağları çevreliyor.

Ayrıca tarihi mimari yapısı korunmaktadır. Köyde halen bazı Rum evleri pansiyon olarak hizmet vermekte. Benim gözümden Şirince’nin evlerine bakalım:

Şirince Tarihi Ev

Şirince Pansiyon

Şirince Tarihi Ev

Ayrıca köy içinde harap durumda olan iki Rum kilisesi bulunmakta. Zamanında restorasyon başlamış fakat ihmal edilmiş. Pek iç açıcı görünmeselerde ziyaretçi alıyorlar. Biz gittiğimizde sabahın erken saatleri olmasına rağmen gelen yerli ve yabancı turistler vardı.

Şirince Kilise

Epey dolaştıktan sonra karnımız acıktı ve bir yere oturduk. Enteresan bir şekilde ne ekmek ne çay ne de gözleme vardı. İsmini buraya yazmaya gerek yok. Oradan kalkıp başka bir yere oturduk. Sahibi ve çalışanlar çok misafirperdi. Köy kahvaltısı ve gözleme aldık. Üstüne birer kahve içtik. İkram edilen köyün lezzetli incirlerini de yazmadan geçemeyeceğim. Konuşkan ve kibar insanlar işletiyor. Rehbere göre daha yöresel ve özel bilgiler aldık. Mesela köyde kilosu 2 liraya satılan şeftaliyi o gün kurulan pazarda 50 kuruşa bulabileceğimiz gibi. Teşekkür olarak buraya kahvaltı yaptığımız yerin fotoğrafını da koyacağım.

Şirince Kahvaltı

Şirince’de imal edilen ve pazarlanan değişik şarap türleri Türkiye çapında ün kazanmıştır. Geçtiğimiz yıl ki ziyaretimizde şarap aldığımız yere hediye almak için tekrar uğradık. Çok misafirperver bir sahibi var. Şeftali, karadut ve yabanmersini şarapları aldık. Meraklıları için geçen yıl çektiğim bi fotoğrafı buraya ekliyorum.

Şirince Şarap

Şirince’nin taş döşeli yollarının kenarlarında el işlerini, dağlardan topladıkları çiçekleri satan teyzeler var. Biz de boş geçmeyelim diye defne, ısırgan ve nergis özlü zeytinyağı sabunları aldık. Sabunlarda hiçbir katkı maddesi yok. Başta bana da çok çekici gelmese de şuan defneli olanı kullanıyorum.

Zor bir yol olmasına rağmen kesinlikle Şirince’ye gitmeye değer. İzmir’e, Efes’e yolu düşen herkese tavsiye ederim.