Hak Eden Sınıfı Geçsin
Yine yılın sonu geldi. Öğrencilerde kim geçecek, kim kalacak telaşı başladı. Bazıları teşekkür, taktir alacaklar. Bazılarıysa eğitim hayatlarının sonuna geldiler. Onları öğrencilikten farklı bambaşka bir hayat bekliyor. Şu an hiçbiri neler olacağını bilmiyor. Kim bilebilir ki?!

Ben ilkokula giderken sınıfta kalma vardı. Kalan öğrenciler on beş gün daha okula giderdi. Düşünsenize arkadaşlarınız tatil yapıyor, siz okula. Tüm mahallenin gözü önünde siyah önlükle okula gidiyorsunuz.
Sonra ortaokula başladım. Yine kalma vardı. Bu sefer tatilde okula gitmek yok. Sınıf tekrarı. Bir yıl gitti.
Lise biraz farklıydı. Kredili sisteme denk geldim. Pek çok kişi ortalama falan geçti. Şimdiki sisteme yakın bir sistem.
Öğrenciliğimden bu yana dünyada o kadar çok şey değişti ki! Eskiden her dersten dönem ödevleri alınırdı. Kütüphaneye gider, orada yazılırdı. Çünkü fotokopi yoktu ve kitapları da dışarı vermiyorlardı. Kitap?! Koca ansiklopedileri kitap yaptım. Artık kalmadı ya, eskiden ödev yapma aracı ansiklopedilerdi.
Yazılılar, sözlüler, derste konuştun sözlüne düşük veriyorumlar,.. Dayak!
Bu yıl, öğretmenlikte on yedinci yılımı dolduracağım. Elimden geldiğince öğrenciliğimde öğrendiğim öğretmen profilini unutmaya çalıştım. Ama unutmaya izin vermiyorlar. Bitmediler ve bitecek gibi de görünmüyorlar.
Yazı çok sıkıcı olmasın. Küçük bir hoşluk katayım. Yukarıya koyduğum fotoğrafa bakın. Ya da sabah okula giden çocukların gözlerine bakın. Hepsi pırıl pırıl parlıyor. Adeta şimşekler çakıyor gözlerinden. Afacanlar yerlerinde duramıyor. (Hoşluk buraya kadar.)
Bir de liseye giden çocukların gözlerine bakın. Gözleri durgun, vücutları halsiz, bıkkın. Peki nasıl oluyor da gözlerinden ışık çıkan çocuklar bu hale geliyor?
Halbuki çok kıymetli öğretmenlerimiz çocukların iyiliği için elimizden geleni yapıyor. Sabahları okulda onları boncuk gibi sıraya sokuyor. Bu olmazsa olmaz bir durum. Çünkü disipline alışmaları gerek. Hatta günlük hayatta da böyle sıra halinde olmalılar.
Milli Eğitim serbest hale getirmesine rağmen okula forma zorunluluğu getiriyoruz. Yüzlerce yaşıtının arasında onları kenara çekip aşağılıyoruz. "Seni böyle okula almam. Okula mı geliyorsunuz gezmeye mi?!" Tanıdık geliyor değil mi?
Sonra süper işlenen derslerimiz sayesinde çocukların beyninde fırtınalar estiriyoruz. Beş dakika geç git (zili duymamışım), beş dakika yoklama (illa ki tek tek yapılacak, sınıfı saymak zor geliyor), kazara ayakta birileri varsa beş dakika azar, on dakika ödev kontrolü, yapmayan illa vardır; 5 dakika "niye yapmadın azarı", on dakika nasihat, hoop ders bitivermiş.
Devlet yıllardır öğrencilere tablet dağıtıyor. Ama bu lafı o kadar çok duyuyoruz ki: "Ben bu yaştan sonra uğraşamam, çocuk muyum ben?" Evet böyle yazılıyor, şöyle okunuyor; "ben tablet kullanmayı bilmiyorum ve öğrenmek de istemiyorum."
Fakat teknoloji gelişti. Yıllık planları, zümre planlarını, hatta yazılıları internetten indirmeyi tüm öğretmenlerimiz maşallah öğrendi. Ama yazılı yaparken hepsi adeta Hababam Sınıfı'ndaki Külyutmaz oluyor. Hakkınızla yapın!
Performans notlarınız nasıl verilmesi gerektiği yönetmelikte açıkça yazılmış. Ama hassas terazi özelliği olan öğetmenimiz çocuğun otuz beş alması gerektiğini hemen ölçüyor. Nasıl ölçmesin; kendisi üniversiteyi bitirdikten sonra para verip formasyon almış., ne yapsın eğitim fakültelerinin puanı yüksek, o da fen edebiyata gitmiş. Aslında bilim adamı ama tenezzül edip öğretmenlik yapıyor.
Meslektaşlarımı övmeye doyamam ama laf çok uzuyor.
Bir öğrencinin aileye masrafı ne kadardır? Benim liseye giden çocuğum yok ama yıllardır gençlerin içinde olduğum için biliyorum; çok fazla. Kıyafeti, ulaşımı, yemeği, harçlığı,..
Ya devlete masrafı ne kadardır? Öğretmeni, dersliği, kitabı, kırtasiyesi, yakıtı,..
Her yıl binlerce öğrenci sınıf tekrarına kalıyor. Sırf birileri kendini önemli hissetsin diye. Evet bence de hak eden sınıfı geçsin. Ama bu gençler sadece ülkemizin gençleri olduğu için, bizim gençlerimiz olduğu için, "eğitim" temel bir hak olduğu için sınıf geçmeyi hak ediyorlar. Sınıfta kalan bir yıl daha okula gidecek. Bir yıl az mı?
Bir de eğitim hakkını kullananlar var. Yani iki yıl sınıfta kalanlar. Oyunun dışına çıkardıklarımız. Sen lise mezunu bile olma dediklerimiz. Üniversite mezunlarının iş bulmakta zorlandığı günümüzde "sen lise mezunu bile olma" dediklerimiz. Hayal bile kurmasına izin vermediklerimiz. Başımızı göğe erdirenler.
Ben ilkokula giderken sınıfta kalma vardı. Kalan öğrenciler on beş gün daha okula giderdi. Düşünsenize arkadaşlarınız tatil yapıyor, siz okula. Tüm mahallenin gözü önünde siyah önlükle okula gidiyorsunuz.
Sonra ortaokula başladım. Yine kalma vardı. Bu sefer tatilde okula gitmek yok. Sınıf tekrarı. Bir yıl gitti.
Lise biraz farklıydı. Kredili sisteme denk geldim. Pek çok kişi ortalama falan geçti. Şimdiki sisteme yakın bir sistem.
Öğrenciliğimden bu yana dünyada o kadar çok şey değişti ki! Eskiden her dersten dönem ödevleri alınırdı. Kütüphaneye gider, orada yazılırdı. Çünkü fotokopi yoktu ve kitapları da dışarı vermiyorlardı. Kitap?! Koca ansiklopedileri kitap yaptım. Artık kalmadı ya, eskiden ödev yapma aracı ansiklopedilerdi.
Yazılılar, sözlüler, derste konuştun sözlüne düşük veriyorumlar,.. Dayak!
Bu yıl, öğretmenlikte on yedinci yılımı dolduracağım. Elimden geldiğince öğrenciliğimde öğrendiğim öğretmen profilini unutmaya çalıştım. Ama unutmaya izin vermiyorlar. Bitmediler ve bitecek gibi de görünmüyorlar.
Yazı çok sıkıcı olmasın. Küçük bir hoşluk katayım. Yukarıya koyduğum fotoğrafa bakın. Ya da sabah okula giden çocukların gözlerine bakın. Hepsi pırıl pırıl parlıyor. Adeta şimşekler çakıyor gözlerinden. Afacanlar yerlerinde duramıyor. (Hoşluk buraya kadar.)
Bir de liseye giden çocukların gözlerine bakın. Gözleri durgun, vücutları halsiz, bıkkın. Peki nasıl oluyor da gözlerinden ışık çıkan çocuklar bu hale geliyor?
Halbuki çok kıymetli öğretmenlerimiz çocukların iyiliği için elimizden geleni yapıyor. Sabahları okulda onları boncuk gibi sıraya sokuyor. Bu olmazsa olmaz bir durum. Çünkü disipline alışmaları gerek. Hatta günlük hayatta da böyle sıra halinde olmalılar.
Milli Eğitim serbest hale getirmesine rağmen okula forma zorunluluğu getiriyoruz. Yüzlerce yaşıtının arasında onları kenara çekip aşağılıyoruz. "Seni böyle okula almam. Okula mı geliyorsunuz gezmeye mi?!" Tanıdık geliyor değil mi?
Sonra süper işlenen derslerimiz sayesinde çocukların beyninde fırtınalar estiriyoruz. Beş dakika geç git (zili duymamışım), beş dakika yoklama (illa ki tek tek yapılacak, sınıfı saymak zor geliyor), kazara ayakta birileri varsa beş dakika azar, on dakika ödev kontrolü, yapmayan illa vardır; 5 dakika "niye yapmadın azarı", on dakika nasihat, hoop ders bitivermiş.
Devlet yıllardır öğrencilere tablet dağıtıyor. Ama bu lafı o kadar çok duyuyoruz ki: "Ben bu yaştan sonra uğraşamam, çocuk muyum ben?" Evet böyle yazılıyor, şöyle okunuyor; "ben tablet kullanmayı bilmiyorum ve öğrenmek de istemiyorum."
Fakat teknoloji gelişti. Yıllık planları, zümre planlarını, hatta yazılıları internetten indirmeyi tüm öğretmenlerimiz maşallah öğrendi. Ama yazılı yaparken hepsi adeta Hababam Sınıfı'ndaki Külyutmaz oluyor. Hakkınızla yapın!
Performans notlarınız nasıl verilmesi gerektiği yönetmelikte açıkça yazılmış. Ama hassas terazi özelliği olan öğetmenimiz çocuğun otuz beş alması gerektiğini hemen ölçüyor. Nasıl ölçmesin; kendisi üniversiteyi bitirdikten sonra para verip formasyon almış., ne yapsın eğitim fakültelerinin puanı yüksek, o da fen edebiyata gitmiş. Aslında bilim adamı ama tenezzül edip öğretmenlik yapıyor.
Meslektaşlarımı övmeye doyamam ama laf çok uzuyor.
Bir öğrencinin aileye masrafı ne kadardır? Benim liseye giden çocuğum yok ama yıllardır gençlerin içinde olduğum için biliyorum; çok fazla. Kıyafeti, ulaşımı, yemeği, harçlığı,..
Ya devlete masrafı ne kadardır? Öğretmeni, dersliği, kitabı, kırtasiyesi, yakıtı,..
Her yıl binlerce öğrenci sınıf tekrarına kalıyor. Sırf birileri kendini önemli hissetsin diye. Evet bence de hak eden sınıfı geçsin. Ama bu gençler sadece ülkemizin gençleri olduğu için, bizim gençlerimiz olduğu için, "eğitim" temel bir hak olduğu için sınıf geçmeyi hak ediyorlar. Sınıfta kalan bir yıl daha okula gidecek. Bir yıl az mı?
Bir de eğitim hakkını kullananlar var. Yani iki yıl sınıfta kalanlar. Oyunun dışına çıkardıklarımız. Sen lise mezunu bile olma dediklerimiz. Üniversite mezunlarının iş bulmakta zorlandığı günümüzde "sen lise mezunu bile olma" dediklerimiz. Hayal bile kurmasına izin vermediklerimiz. Başımızı göğe erdirenler.
Yorumlar
Yorum Gönder